Freud'un kitaplarını lise yıllarımdan beri okumayı denerim. Psikanalizin insanların kendilerine uzandıkları yolculukta büyük bir araç olduğuna inanıyorum. Freud'un kitapları da zaman zaman beni oldukça zorlamıştır. Fakat Uygarlığın Huzursuzluğu Freud'un genel kitaplarının dilinden biraz farklı. Çünkü daha hayatın içinden ve kendiyle konuşur gibi.
Psikanalizle, psikoloji bilimi ile çok yakın olmasak bile, anlayacağımız türden bir inceleme kitabı...
Geçenlerde katıldığım ‘‘Bilinçdışının Öznel Tarihi'' isimli bir seminerde Uzm. Psikolog Oktay Şılar, şahit olduğu bir olaydan bahsetti: ‘‘ Yıllar önce Taksim Tünel'de bir anne ile küçük bir çocuğun konuşmasına şahit oldum. Çocuk annesine ‘çişim var, şuraya çişimi yapabilir miyim?' dedi. Annesi ise kısa ve net bir şekilde yapamayacağını söyledi.
Sonra çocuk tekrar ‘‘anne, çok çişim var hemen şuradaki duvarın orada yapsam olmaz mı?'' diye sorusunu daha ısrarcı bir şekilde tekrarladı. Anne yine sert bir şekilde yapamayacağını söyledi. Çocuğun üçüncü ısrarında anne ‘eğer daha fazla ısrar edersen, seni lunaparka götürmeyeceğim.' Dedi. Çocuk ise ‘tamam anneciğim, zaten çişim yoktu ki!' diye yanıtladı annesini.'' Burada çocuğun gayet normal bir dürtüsü vardı. Bu dürtüsünü karşılığında lunapark vaadiyle bastırmış oldu. Buradaki lunaparkın çocuğun algısında gerçekten bir
lunapark bile olmadığını, aslında annesinin ona bahşettiği bir sevgi sembolü olarak var olduğunu açıklıyor...
İnsanlar doğduklarında bir dürtü karmaşasının içine düşer; yemek, tuvalet derdi, gaz sıkıntısı, uyku vs… Sonrasında ise uygar bir dünya ile tanışır. Daha doğrusu tanışmakzorunda kalır. Bu uygarlık ailesine dâhil olmak için yaptıklarımız özetle yukarıdaki hikâyeye benzer şekillerde gerçekleşir. Freud' un da söylediği gibi: "Bize acı getiren uygarlık üç
kaynaktan besleniyor. Doğanın gücü, bedenin zayıflığı ve sosyolojik normlar. Kişi sürekli kendini frenleyerek çoğu zaman kendinden başka kalıba girerek uygarca davranmayaçalışırken başkalaşıyor, bu kişilerle de huzursuz toplum yaratılmış olur." Freud ölmeden dokuz yıl önce yazdığı bu kitapta işte içinde bulunduğumuz uygarlıktaki huzursuzluğumuzdan bahseder. İlk bölümünde Romain Rolland'a dini bir yanılsama olarak ele aldığı bir kitabını göndermesiyle yanıt olarak Rolland'ın ona yazdığı mektuptan söz eder. Rolland, kendisinin bile devamlı hissettiği, varlığı başkaları tarafından da doğrulanmış, milyonlarca insanın da aynı şekilde hissettiği özel bir duyguyu anlatır. Bu duyguyu ‘‘sonsuzluk hissi'' olarak adlandırır ve bunu ucu bucağı olmayan okyanusa benzetir. Bu duygunun aslında bir inanç değil, tümüyle öznel bir deneyim olduğunu söyler ve kitap
böylece epey derin bir konuyla başlamış olur. Bu bölümde Freud'un yogadan bahsettiğine de tanık oluruz.
Kitap, yaşamın amacının sorgulanmasıyla devam eder. ‘‘Sırtımıza yüklenen yaşam, bizim için fazla ağırdır; pek çok acı, hayal kırıklığı ve üstesinden gelinemeyecek görevler içerir…'' der kitapta Freud ve yaşamı katlanabilir kılan bazı yöntemlerden bahseder. Bunlar ilgimizi başka yöne çevirmekten tutun (Voltaire'in kendi bahçemizi işlememizi tavsiye etmesi gibi), madde kullanımına kadar olan bir kaç yöntemdir. Buralarda kafa karıştırıcı olduğu kadar sorgulatıcıdır da.
Ayrıca bölümler boyunca üst ben kavramının oluşumu ve gelişimi, uygarlık sorunu ile bağlantılı olarak geniş çerçevede ele alınır. Freud uygarlık konusuna, insanın kendi bireysel
oluşumuna farklı çerçevelerden bakmış ve çeşitli yanıtlar aramıştır. Hayatın içinden, kendilik arayışımız hakkında düşündüren bir inceleme kitabı Uygarlığın Huzursuzluğu. Bu bağlamda
okuyarak kendi fikirlerimizi çizmede de yol gösterici.
Herkese şimdiden iyi okumalar dilerim!
Yazan: Merve Atınç